Yoga Hakkında

Üniversiteden mezun olamayıp ve fakat evi toplayıp memlekete döndüğüm zaman, yani herkese olur mu bilmem ama çoğumuzu olan, iyi kötü öğrencilikte kurduğum düzenin, hayatımın tepetaklak olması ve hareketsizliğe sürüklenerek beraberinde çaresizliğe kapılmam ile aynı döneme gelir yoga ile tanışmam. Canım İzmir'den ayrılmak, 4-5 senedir iyi-kötü, kimi zaman düzenli kimi zaman boş vermiş bir halde yaptığım  tırmanış sporunu bırakmak, memleketin kısıtlı sosyal hayatı, olan sosyal hayatında da benim bir yer bulamamam, her sabah biraz daha hantal bir halde yataktan kalkmam; bütün bunların yarattığı fiziksel ve zihinsel çöküş ile başladım yogaya bir umar umudu ile.


Bir şeyde alışkanlık kazanmak 21 günmüş, fakat bir şeyde sebat etmek zamanla değil de kendinle ilgiliymiş. Yoga yapma alışkanlığı kazanmam bir ayda olduysa da, nerdeyse 4 yıldır devam ediyor olmamın  basit bir alışkanlıktan öteye geçtiğini söylemeliyim. 


Önce vücudum esnesin, kaslarım güçlensin, eklemlerim kuvvetlensin beklentisiyle başlamış olsam da, artık yoga ve yogadan beklentim sınırlarını aşarak kendi sınırlarımı aşmaya ulaştı. Yaptığın basit bir iki hareketin amacı dışa yönelik iken (bacaklarım sıkılaşsın vs), yoga esnasında yaptığın o basit bir iki hareketin amacı içe yönelik (evet, bacağımı uzatıyorum, ama ne hissediyorum, nerde bir sıkışma var, o sıkışmadan açığa çıkan duygu ne, o duygu beni nereye götürecek/ulaştıracak). Bu noktada daha net, daha açık bir açıklama yapmam gerekiyor; çünkü yoga zaten kısmen yanlış anlatılmış ve yanlış anlaşılmaya da müsait, bir yanlış da ben eklemek istemem. Yoga, bizi o ana davet eder. Hareketin içindeyken çıkma anını kollamayı değil, o an içinde kendine ve neler olduğuna bakmayı öğretir; sonrasında nasıl görüneceğiniz üzerine hayal kurmayı değil, o an içinde var olabilmeyi öğretir. Kişi kendinden bilir işi tabi ki, bu anlattığım durum benim de başlarda sık sık yaşadığım ve hala da zaman zaman kapıldığım ruh halimdir. "Bu hareket beni zorluyor ve bu hareketten çıkmak istiyorum" Bu, benim dış hayatta da sıklıkla aklıma gelen bir savunma hali; canımı sıkıyor, o halde hemen uzaklaşmalıyım. Aslında insan haz odaklı yaşadığı için şaşırtıcı değil ama bu kaçışlar hayatın da ıskalanmasına neden oluyor. "The yoga pose you avoid the most, you need the most." Yoga yaparken, fiziksel olarak zorlandığım noktada önce bu savunma mekanizması harekete geçiyor, fakat düzenli nefeslerle anın içinde kalmayı başardığım an değişme başlıyor. Bu anlardan birinde şunun farkına vardım: Bir kalça açıcı pozdayım, kalçam uyuşuyor ve canımı sıkmaya başladı ve beraberinde midem bulantısı hissettim, fiziksel olarak rahatsızlık hisseden vücut "bitir artık, bak miden bulanıyor" uyarısı verdi (midem aslında biraz hassastır, ne zaman çikolatayı  ıvır-zıvırı çok yesem kaçınılmazdır), bir iki nefes aldım, mide bulantısı yavaş yavaş kayboldu ve fakat çok enteresan bir şeyin farkına vardım ki, ben ne zaman psikolojik olarak sıkıntıya girsem mide bulantısı hissederim. Yoga matının üzerinde tecrübe ettiklerimiz sadece birtakım hareketlerden ibaret değil, dış hayatın birebir yansıması.

Öğrendiğim ve doğruluğuna inandığım bir şey varsa, o da yaşamanın bir denge işi olduğu. Mutluluk üzüntüyle, ağırlık hafiflikle, boşluk yoğunluk/dolulukla, sağ solla, hayat da ölümle dengeli. Dengenin bozulduğu noktada huzursuzluk var. İstemediğimiz işlerde çalışmak, istediğimiz diğer şeyleri/aktiviteleri yapabildiğimiz oranda katlanılır oluyor mesela. Ya da tam tersi, kendini çok hafif hissetmek bir noktada artık hayatla bağlantının koptuğu anlamına geliyor ve o hep aradığımız, özlemini duyduğumuz hafiflik dayanılmaz oluyor (Milan Kundera - Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği). Benim dış dünyada dengem bozuk. Haliyle, yoga matında da öyle. Sol ayağımın dengesi daha iyidir, sola dönük pozlarda daha esnek ve dolayısıyla daha rahatımdır. Yoga, bu farkındalıktır.

Yoganın öğrettiği sadece matın üzerinde sınırlı kalan farkındalık değildir. Matın üzerinde sınırlı bir alanda uyguladığını, dış dünyada yani daha geniş bir alanda da hayata geçirmektir. Bir pozun içinde kalabilmek, dış dünyada yaşadığın bir olumsuzlukta ya da seni sıkıntıya sokan bir durumda da o anın içinde kalabilip araştırmakla aynıdır. Sadece kapsamları farklıdır. En önemlisi kendini "an"da kalmaya "an"ı yaşamaya davet etmeyi öğrenmektir. "An"ı yaşamayı öğrenmek, aslında daha önceden bildiğimiz ama unuttuğumuz bir bilgiyi hatırlamaktan ibarettir bence. Bebeklerin doğduğunda aslında yüzme bildiği halde, sonradan unutup tekrar öğrenmesi gibi.  Bellek insanın özüne ulaşmasına engel oluyor kimi zaman.

Hayat, tam olarak yaşanan andan ibarettir ve yoga hayatı öğretir.

Sinop, 2012 

Savaş bir pozda benim fotoğrafımı çekerken ikimizi birden o "an"da yakalayan kuzenim Nazlıcan'ın fotoğrafı